Uzaktan Öğrenmeye Geçiş Sürecinde Öğretmenlere Tavsiyeler

Teknolojinin hızla geliştiği ve bilgiye ulaşmanın giderek kolaylaştığı günümüz dünyasında, farklı içeriklere sahip birçok eğitim platformu oluşmaya başladı. Sayısı gün geçtikçe artan bu kanalların eğitim ve öğretim sisteminde bir devrim yarattığı tartışılmaz. Geçtiğimiz günlerde gündemi epeyce meşgul eden Korona COVID-19 virüsü sebebiyle okulların tatil olması belki de uzaktan öğrenme sürecini hızlandırmış olacak. Bu anlamda siz değerli öğretmenlerin de online eğitime daha hızlı adapte olabilmeniz ve geçiş sürecinde kendinizi eksik hissetmemeniz için birkaç tavsiye sıraladık. Sizin için küçük ama vereceğiniz eğitimin yarattığı etkide büyük farklar yaratacak bu kilit noktaları umarız keyifle kullanırsınız.

Profesyonel Yardım Alarak İyi Planlanmış Bir Araştırma Yapın

Başlamadan önce, internet üzerinden öğrenme konusunda uzmanlaşmış bir birey ile iletişime geçin. Çevrim içi öğretim çok alışılmışın dışında bir konsept olmadığı gibi, araştırma yapmadan ve profesyonel yardım almadan işin başına geçmek pek de makul olmayacaktır. Profesyonel yardım almak eğitim sürecinizi hızlandıracaktır. Öğrenim gören bireyler yalnızca bilgi konusunda gelişmiş değil, performans konusunda da kendini gelişmiş olarak görebilmelidir. Bundan dolayı dersin amaçları açık ve net bir şekilde belirtilmelidir. Bunun sayesinde öğrenim gören bireyler dersin yetenek seviyelerini nasıl etkilediğini görebileceklerdir.

Doğru Dijital Platformu Bulun ve Doğru Test Modelini Seçin

Eğiticinize başlamadan önce, en iyi dijital platformu bulmak, ulaştığınız öğrenci sayısını kesinlikle artıracak ve aynı zamanda erişilebilirliğinizi artıracaktır. Dikkate alınabilecek birkaç dijital platform var, ancak bugün sadece birkaç başarılı platformdan bahsedeceğiz.
Öncelikle, ZOOM gibi kurum-destekli bir video-konferans sistemi kurmak daha iyi olabilir. Bunu yapmanız derslerin daha samimi olmasını sağlayacaktır. Mesela, bir öğrenciyle konuştuğunuz zaman (ayrıca bu öğrencilerle belirli bir seviyede direkt iletişim de sağlayacaktır), isterlerse yazı yazma özelliğini kullanabilirler. Ya da eğer kişi sayısı 30’dan az ise, sesli ve görüntülü iletişim de kullanılabilir.

ZOOM ayrıca öğrencilerin çevrim içi ortamda bir araya gelmesi için de olanak sağlar. Ekran paylaşımı da etkin ders anlatımı için gerektiğinde, mesela bir işlem tahtasının gösterilmesi ya da bir paragrafın herkes tarafından görülebilmesi için kullanılabilir.
Başka bir kullanışlı özelliği ise öğrencileri test edebilmesidir. Bunlar küçük testler de olabilir; büyük sınavlar, vize, finaller de olabilir. Her ne kadar bu bir çevrim içi sistem olsa da öğrencilerinizin sizin öğretme şeklinizi anlayıp anlamadıklarını bilmeniz gerekiyor. Sonuçlar öğretme şeklinizi değiştirebilir. Ayrıca Kahoot, Wooclap ve Mentimeter gibi aktiviteler için de uygulamalar bulunuyor.

Öğrencilerinizin ilerleme kaydettiklerini hissetmelerine izin vermekle başlayın. Onlara sorular sorun, öğrendiklerini göstermelerini sağlayın ve onları gerektiğinde yapıcı bir şekilde eleştirin. Doğru yönlendirmeyle öğrenciler çevrim içi olduklarında gerekli içeriklere rahatça ulaşıp, onları analiz edip sunabilirler.

Öğrencilerinizi dersi kendileri anlatabilecekleri şekilde yetiştirmek her zaman bir seçenek, ya da daha iyisi, öğrencilerinizin göreve yaklaşımlarını gösteren ve değerlendirmenizin temelini oluşturabilecek bir e-döküman oluşturun

Derslerinizi Kısaltın

Çevrim içi derslerinizi 25 dakikadan uzun tutmayın -ya da dersleri arkasından etkinlikler olacak şekilde 15 dakikalık parçalara bölün. Sunumlar öğrencilerin sonraki aşamada detaylı araştırmalar yapmalarına olanak sağlamaları için ana başlıkları kapsayan bir özet veya geniş bir konunun anahtar kelimeleri olmalı.

Öğrenci Üzerindeki Baskıyı Ayarlayın ve Öğrencinin İş Yükünü Takip Edin

Kendinize şu soruları sorun: Çevrimi içi çalıştıkları takdirde öğrenciler için haftanın 10-12 saatini kullanmak için en iyi yol nedir? Bunların ne kadar ders niteliğinde olmalı? Ne kadarını kendileri için yapabilirler? Diğer öğrencilerle çevrim içi bağlantıda olduğuna ve böylece kendilerini sosyal açıdan izole etmediklerine nasıl emin olabilirim? Bunları kendinize sormak sizi ve öğretici içeriklerinizi canlı tutmanızı sağlar.
Öğrencilerin ortalama olarak haftada kaç saat kursunuza vakit ayırması gerektiğini belirlemek faydalı olabilir (aynı anda dört kurs alıyor olacaklarını hesaba katarak). Genellikle üç kredili ders için haftada en fazla 10 saat çalışma süresi (ödevler dahil) idealdir.

Öğretmenin Varlığını Hissettirin

Çevrim içi öğrenciler bu sürecin birisi tarafından desteklendiğini hissetmeliler. Varlığınızı öğrencilerinize mesaj, elektronik posta veya canlı oturumlar aracılığıyla fark ettirin. Sizin bu aktiviteyi özenli bir şekilde yönetmeniz öğrencilerinizi motive edecektir.

Sağlam Bir Destek Sistemi Kurun

Teknik bir sorunla karşılaştığınızda bir destek ekibinizin olduğundan emin olun. En azından sorularınızı sorabileceğiniz bir bilgi teknolojisi danışmanına sahip olun.

Bilimin Müziği: Budgie Projesi

Twin Bilim Kitleri, öğrencilerin kolayca ve sınırsızca proje yapabilecekleri, inşaa ederken keşfedecekleri ve öğrenecekleri bir ürün olarak tasarlandı. Hayat bir öğrenme süreci, biz de bu süreçte farklı alandan bilgileri anlamaya ve ürün geliştirme sürecimize yerleştirmeye çalışyoruz. 

Süreç içinde öğrendiklerimizi de herkesle paylaşmaya gayret ediyoruz. Araştırma başlığımızda yeni ürünlerimizi geliştirme sürecimizi, öğrenme ve öğretme adına sahada yaptıklarımızı ve literatürden değerli bulduklarımızı ortak bir alanda toplamaya çalışacağız. Umarız bu kaynaklar, eğitim teknolojileri geliştirmek için çalışan araştırmacılara ve eğitimin gelişmesine katkı sağlamak isteyen tüm insanlara bir yol haritası olur.


Budgie: Bir Araştırma Süreci

Budgie Projesi, geçtiğimiz yaz YGA kampında görme engelliler ile gerçekleştirdiğimiz programlama atölyesi için özel olarak tasarladığımız bir müzik programlama kiti olarak başladı. Şu anda açık kaynak olarak paylaştığımız projenin tüm detaylarını https://budgi.es web sitesinde bulabilirsin. Eğer gelişimine katkı sunmak istersen, kodlama, müfredat geliştirme, tasarım gibi farklı konulardaki her türlü desteğe açık. 

Projenin temel hedefi, öğrencilere algoritmik düşünme becerisi ve programlamaya başlama motivasyonunu kazandırmak, ve bu kazanımları rahat kullanabilecekleri, doğal bir arayüz ile gerçekleştirmekti. Peki, bu tasarım bir araştırma metodolojisi içinde nasıl gerçekleşti?

Bilimsel araştırma yapma basamaklarını okulda birçok kez tekrarlamışızdır. Gözlemle, hipotezini kur, deneylerini yap, analiz et, çıkan sonuçlara göre yorum yap, hipotezi doğrula veya bu süreci tekrarla. Tabii ki hiçbir bilimsel süreç sıfırdan başlamaz; bilim kümülatif bir şekilde ilerler. Yani yeni bilgiler kanıtlanmış bilgilerin üstüne inşa edilir. Biz de ilk aşama olarak, bu bilgileri araştırma ile başladık.

Aşama 1:  Olan Ürünleri Değerlendir

Eğer bir ürün geliştiriyorsak, bu ürün ile ilgili bilgi birikimi hem bilim literatüründe hem de piyasadaki odak grup için geliştirilen ürünlerden gelebilir. Bu iki literatür içinde Microsoft tarafından başlatılan Torino projesi ve Washington Üniversitesi tarafından başlatılan Blocks4All projesi dikkatimizi çekiyor.

Bilimsel literatürü tarayarak araştırma sürecimize devam ediyoruz. Literatürü tararken geliştireceğimiz ürünün hangi başlıkları kapsadığını seçmemiz gerekir. Örneğin Budgie için alt başlıklar aşağıdaki gibi seçilebilir:

  • İlköğretim programlama öğretimi,
  • İlköğretim müzik eğitimi,
  • Fiziksel ürün tasarımı,
  • Eğitimin erişilebilirliği

gibi temalar etrafında değerlendirilebilir. Bu temalara göre araştırmayı üniversite kütüphanelerinden veya çevrim içi kütüphane araçlarından tamamlayabiliriz.

Aşama 2: Hipotez ve Birlikte Tasarım

Literatürü biraz taradıktan sonra,  fiyat anlamında ulaşılabilir, takım çalışmasını destekleyebilecek, algoritmik düşünceyi kavratabilecek bir ürün olmadığını görüyoruz. Ürünü geliştirmek için birçok farklı yol olsa da bu yollardan sadece birkaçı fiyat anlamında erişilebilir bir ürün geliştirmeye olanak sağlıyor. Fiziksel olarak kodlayacakları kitte, öğrencilerin rahatlıkla anlayabileceği bloklar bulunmalı ve bu blokların kolaylıkla telefon gibi çoğu insanın erişiminde olan bir cihaz ile iletişim kurabilmelidir. Bu iletişimi NFC gibi bir teknoloji ile kurmak en mantıklı yol gibi gözüküyor. Böylece zaten sahip olunan telefonlar kullanılabilecek, hem de bloklar ile rahat iletişim kurulabilecek.

Temel özelliklere karar verdikten sonra görme engelli öğrenciler ile iletişime geçiyoruz. Eğer tasarladığınız ürünün net bir hedef kitlesi varsa, ürünü hedef kitle ile tasarlamak iyi bir fikir olabilir. Bu sürece katılımcı tasarım deniyor. Bu ürünün tasarımında da WeWalk’ta da geliştirme kısmında görevli olan görme engelli arkadaşımız Atakan ile beraber çalışıyoruz. Bu sayede kararlar çok daha hızlı ve kendinden emin alınabiliyor. 

Aşama 3: Prototip ve Üretim

Araştırma temelli bir projede sürekli farklı prototipleri kullanıcılarla denemek ürünün farklı pozitif ve negatif yanlarını görmemize olanak verir. Sadece NFC ile çalışmak ve başka bir elektronik malzeme ile uğraşmamak bu açıdan oldukça işimize yarıyor. Kağıttan, mukavvadan, süngerden, 3D baskı malzemelerinden farklı prototipler ile ürünün şekline, boyutuna ve farklı malzemeler ile etkileşimine karar verebiliyoruz.

Oluşturulacak müzikal algoritma için ise p5.sound Javascript kütüphanesini kullanıyoruz. Böylece prototipleme aşamasında hem Android, hem iOS hem de web platformlarında tek bir kod ile denemeler yaparken, ürünümü iyileştirebileceğim.

Aşama 4: Öğrenciler ile Test Et

Araştırmanın ilk iterasyonunun son adımı olan testte, öğrenciler ile bir atölye gerçekleştiriyoruz. Bu atölyede öğrenciler temel müzik kavramlarını öğreniyor ve öğrendikleri kavramları algoritmik bir biçimde Budgie ile kullanıyorlar. Testten çıkan öğretileri ürünümüze yansıtarak, araştırma sürecinin bir sonraki iterasyonuna geçiyoruz.

Opsiyonel Aşama: Konferans

Eğer bilimsel bir araştırma süreci içindeyseniz, bu süreci diğer araştırmacılar ile paylaşmak ve tartışmak geliştireceğiniz ürün için çok yararlı olacaktır. Konferanslar, farklı ilgi alanlarına göre özelleşmiş, bilimsel tartışmaların yapıldığı periyodik organizasyonlardır. Bu ürünü tartışmanın ilgi çekeceği konferanslar, fiziksel teknolojilerin üretim üzerine odaklanmış, engelli bireylerin teknolojiyi kullanımına odaklanmış veya çocuk ile bilgisayar etkileşimi üzerine odaklanmış olabilir. Biz mümkün olduğunca farklı görüşlere yer veren ACM TEI (Tangible, Embedded and Embodied Interaction) konferansına yollamayı tercih ettik.

Bu süreç içinde de hem makale yazım sürecinde, hem de konferansta birçok farklı öğretiyi ürüne yansıtma fırsatı bulduk. Ürün için en faydalı süreçlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Konferanstan “Honorable Mention” alarak da ne kadar kıymetli bir iş yaptığımızı hatırlamış ve bunun gururunu yaşamış olduk.

Zorunlu Aşama: İletişim

Açık kaynak geliştirdiğimiz bu ürünün iletişimini doğru yapmak, ürünün gelişimine katkı sağlayabilecek doğru insanları bulmak için en gerekli adım. Şu anki çalışmalarımız tamamen bu aşamaya odaklanmış durumda. Siz de çevrenizde bu yazıyı ve web sitesini paylaşarak bize destek olabilirsiniz! Ayrıca bu yazıya geliştirme önerisi yapmak isterseniz bizimle iletişime geçmenizden mutluluk duyarız!

https://youtu.be/aAiO85DhN-E

Twin Setleriyle Kendi Robot Elini Yap!

Her gün birçok insan iş kazaları veya doğuştan gelen bazı anormaliler sebebiyle uzuv kaybı/eksikliği yaşıyor. Bu uzuv kayıpları onların hayat standartlarını düşürüyor ve günlük hayatta karşılarına engeller çıkarıyor. Bazen iş yapamaz hale gelebiliyor, çalıştıkları işleri ve sosyal çevrelerini kaybedebiliyorlar.

Son yıllarda Sosyal Sorumluluk 4.0 ve Biyomedikal alanındaki iyileşmeler ve gelişmeler bu tür uzuv kaybı yaşayan insanların hayatlarını kolaylaştıracak buluşlar için çalışmalar yapılmasını sağladı. Bu çalışmalar toplumda eksik olan birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirmek ve bireylerin vicdan kanadını geliştirmek için çok yararlı olmakta.

Daha önce duymamış olanlarınız için Robot El projesinden kısaca bahsedelim.

Enabling The Future Amerika merkezli protez ihtiyacı duyan bireylere kişiye özel ölçü ve niteliklerde 3 boyutlu yazıcılarla üretilmiş, ekonomik ve kullanılabilir robot el uygulamalarının paylaşıldığı global bir platform.

Dünyada ABS hastalığına ek olarak uzuv gelişimini engelleyen veya el / parmak gelişiminde ortopedik rahatsızlıklara yol açan pek çok sebep bulunuyor. Kaza sonucu uzuv kayıpları da özellikle parmak ve el bölgesinde oldukça yüksek oranlarda görülüyor.

Robot El Derneği de Enabling The Future hareketinin Türkiye ayağı olarak uzuv eksikliği yaşayan başta çocuklara 3D yazıcılarda roboteller ulaştırıyor. Gönüllülük esaslı çalışan Robot El derneği, her ayın 2. Cuması yeni gönüllülerle bir araya geliyor.

Robot El hareketinin en güzel yanı, tasarımların açık kaynak olarak internet sitelerinde yayınlanıyor olması. Bu sayede ilgisi olan herkes girip tasarımları inceleyebilir hatta kendi modelini siteye yükleyebilir.

Sosyal sorumluluk projelerine en fazla ilgi gösteren kısım her zaman meraklı ve ilgili çocuklar oluyor. Twin Bilim Setleri de çocukların bu merakını içeriğindeki sayısız modül ve içerikle destekliyor. Gelecekte sosyal sorumluluk bilinci yüksek, duyarlı ve bilim aşığı gençler yetiştirmek için Twin Bilim, Robot El Projesini en basite indirgeyerek mekanizmanın altında yatan bilimi çocuklara anlatıyor.

Sizler de Robot El hareketine destek olmak isterseniz, aşağıdaki video’yu izleyerek başlayabilir, daha sonrasında ise Robot El Derneği’ni ziyaret ederek siz de bir ihtiyaç sahibine robotel yapabilirsiniz.

Sütteki Kalsiyumu Görmek

Kas ve kemik bütünlüğünün devamı açısından düzenli fiziksel aktivite önemlidir. İnsan vücudundaki kalsiyumun %99’u iskelette bulunur. Kemiğin gelişimi ve sağlığının korunmasın için başlıca faktörler, fiziksel aktivite, yeterli miktarda kalsiyum ve D vitamini alımı, hormonlar ve kalıtımdır.

D vitamini alımı önemlidir çünkü kalsiyum emilimini artırır ve kalsiyumun kemiklerde depolanmasına yardımcı olur. Bu yüzden de hemen hemen her gün bebekler ve küçük çocuklar cam açıkken yarım saat güneş ışığı alan pencereye çıkartılmalı veya açık havaya çıkartılmalıdır. Aynı şey yetişkinler içinde geçerlidir. Yetişkinlerin de her gün belli miktarda güneşe maruz kalmaları elzemdir.

Daha sağlıklı kemiklere ve daha dinç bir yaşlılığa sahip olmak isteyen herkes mutlaka ve mutlaka 1 bardak sabah ve 1 bardakta gece olmak üzere şekersiz ve soğuk sütünü içmelidir.  1 bardak sütte yaklaşık 250 mg kalsiyum bulunur.

Peki bizler sütte bulunan kalsiyum mineralini çıplak gözlerimizle görebilir miyiz? Bu sorunun cevabını Bilin Deneyin ekibinden Asude ve YGA yıldızı Su bulmaya karalı görünüyor. Bakalım sütün içindeki kalsiyumu görebilecekler mi?

Kivinin DNA’sı Nasıl Çıkarılır?

Günlük hayatta hiç DNA görmemiş öğrencilerin DNA ile teorik çok fazla bilgi sıralayabiliyor olması çok üzücü. Aslında tam tersi olması gerekiyor. Önce tecrübeyle kazanılan bilgi teorikle desteklendiğinde çok daha kalıcı oluyor. Fakat teorik bilgi tek başına anlamlandırılmadığı için uçup gidiyor. Bilgi yüklü çocuklar yerine neyin, neden yapıldığını ve nasıl sonuçlandığını ortaya koyan çocuklar daha değerli.
Her zaman mutfakta yemek yapmasına alışık olduğumuz Arda Türkmen, bu kez bilim deneyi yaptı. Rahmi Koç Müzesi’ndeki Bilin Deneyin mutfağına giren Arda Türkmen, Asude Altıntaş ve Cihan Özalevli ile kivinin DNA’sını çıkardı.

Bu eğlenceli deney, bu tür bir çalışmalar yapmak isteyen arkadaşlarımız için güzel bir örnek. DNA’nın  1953 yılında ilk defa ortaya çıkmasına neden olan çalışmayı sizler de oluşturduğunuz basit ortamlarda gerçekleştirebilirsiniz. Hepinize iyi seyirler 🙂

DNA’nın kendini çoğaltma yeteneği, hayati olayları kontrol ediyor. Hücrenin çoğalma ve bölünme özelliği canlı yaratıkları cansız maddeden ayıran temel etkenlerden biri ve bu nedenle DNA yaşamın temeli sayılıyor.  Sadece elektron mikroskobu ile görülebilen DNA ipliğinin uzunluğu bazen 10 cm’yi bulabiliyor. İnsan vücudunda 100 trilyondan fazla hücre olduğunu düşünürsek toplam DNA uzunluğu yaklaşık 200 milyar kilometre.

DNA molekülünün bugün kabul görmüş yapısı, 65 yıl önce James D. Watson ve Francis Crick tarafından 21 Şubat 1953’te resmen keşfedildi. DNA’nın, uzun bir keşif hikayesi var.  Çünkü DNA’nın gizemi, farklı alanlarda çalışan birçok bilim insanı ve hekimin 80 yılı aşkın sürede gerçekleştirdiği çalışmalar sonucu çözüldü.

Daha Fazla Bilgi İçin:

https://www.herkesebilimteknoloji.com/slider/kesfin-65-yil-donumunde-dnanin-hikayesi

5 Soruda Sıfır Atık Projesi

1- Sıfır Atık Nedir ?

Sıfır Atık”; israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını kapsayan atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan bir hedeftir.

2- Sıfır atık yaklaşımının esas alınması ile sağlanacak avantajları nelerdir?

❖ Verimliliğin artması,
❖ Temiz ortam kaynaklı olarak performansın artması,
❖ İsrafın önüne geçildiğinden maliyetlerin azaltılması,
❖ Çevresel risklerin azalmasının sağlanması,
❖ Çevre koruma bilincinin kurum bünyesinde gelişmesine katkı sağlandığından çalışanların “duyarlı tüketici” duygusuna sahip olmasının sağlanması,
❖ Ulusal ve uluslararası pazarlarda kurumun “Çevreci” sıfatına sahip olmasının sağlanması, bu sayede saygınlığının arttırılmasıdır.

3- Atık takip sistemi kurulabilir mi?

Sıfır Atık Projesi’ne dahil olan kurumlar ve katılımcılar en çok atıkların ekonomiye nasıl bir katkı sunduğu konusunu merak ediyor. Bu noktada bir atık takip sistemi kurulması ve vatandaşın evde hassasiyetle ayrıştırıp, üstün bir çaba harcayarak atık toplama noktasına götürdüğü atığın akıbetini takip edebiliyor olması çok mühim. Bu konuda atıkların sahada takip edileceği sistemleri projelendirerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na teslim eden belediyeler mevcuttur. Üniversite-kamu işbirliği çerçevesinde bölgesel bazda insanların çevre konusundaki bilinç ve bilgi seviyesini ölçen çalışmaların yapılması da ümit verici. Sıfır Atık Projesi çevre konusundaki bilinci ve duyarlılığı artırarak geri dönüşüm yolculuğuna çok daha önce başlayan belediyelerin işini oldukça kolaylaştırmıştır. Ayrıca, çevre dostu projeler için finansman imkânları da bu proje ile artmaya devam etmektedir.

4- Sıfır Atık Sistemi Nasıl Kurulur ? 

Bir kurumda sıfır atık yönetim modeli oluşturulurken öncelikle belirlenen 7 aşamalı yol haritası izlenir. Bu aşamalar sırasıyla şu şekildedir:

  1. Odak noktalarının belirlenmesi
  2. Mevcut durum tespiti
  3. Planlama
  4. İhtiyaçların belirlenmesi ve temin
  5. Eğitim ve Bilinçlendirme
  6. Uygulama
  7. Raporlama

5- Sıfır Atık sisteminin daha etkin çalışması için neler yapılmalı?

2019 yılı itibariyle Türkiye’de Sıfır Atık Projesi’ne dahil olan kurum sayısı 18,750 olarak biliniyor. Bu kurumlar kaynağında ayrıştırdıkları atıkları belediyelere teslim ediyor ve karşılığında atık miktarını gösteren imzalı bir makbuz alıyorlar. Bu miktarı atık yönetim sistemine kurum kendisi giriyor ve zamanla toplanan atığın ne kadar ağaç kurtardığı, ekonomiye ne kadar ham madde sağladığı gibi otomatik bir hesaplama ve grafik elde ediliyor. Ancak bu veriler kurumdan toplanan atıkların sahada tam olarak nerede ve nasıl kullanıldığı konusunda bilgi vermiyor. 

Proje başlangıcında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kurumlara bir eğitim veriliyor. Ancak ilerleyen zamanlarda da Bakanlık tarafından kurumların denetim ve kontrolünün yapılması, uygulayıcıların karşılaştıkları problemlerin kaynağında çözülmesi, işini iyi yapanların da takdir edilerek ödüllendirilmesi proje verimliliğini artırıcı bir etki yapabilir.

This site is registered on wpml.org as a development site. Switch to a production site key to remove this banner.