Hayat Varsa Umut da Vardır; Stephen Hawking’in İlham Veren 5 Aforizması

Stephen Hawking modern dünyanın Albert Einstein’ıydı. İnsanlığı ilerletmek için büyük çaba harcadı. Ölümcül hastalığına rağmen üretken bir yazar, bilimadamı, konuşmacı ve popüler kültür insanıydı. Bilimi herkesin anlayabileceği, herkes için ulaşılabilir bir hale getirmeyi hedefledi. 14 Mart 2018’de 76 yaşında vefat edene dek mücaledesini sürdürdü…

Bilim dünyasının en dâhilerinden biri sayılan Stephen Hawking’den öğrenebileceğimiz çok şey var. Hayata bakış açısı ,yaşayışı, başarıları ve bu yolda veda ettikleri…

Belki sizler de bu sözlerin altında yatan derin anlamları sorgular ve böylesine bir dehanın bizlere neler anlatmak istediğini daha iyi kavrarsınız.

“Sessiz insanlar en gürültülü zihinlere sahiptir.”

Stephen Hawking 1960’ların başında 21 yaşındayken tedavisi olmayan Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığına yakalandı. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti. Ünlü bilim insanı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyordu.

Konuşmak istediği anda, elindeki elektronik aleti sıkarak, sandalyesine bağlı özel bilgisayarının ekranına, dakikada ortalama 10 kelimeyi sıralayabilmekteydi. Bu sessiz konuşan dehanın, özel bilgisayarının hafızasında yaklaşık 2600 kelime bulunmaktaydı. Böylece herhangi bir kelimeyi söylemek istediğinde ekrana yazabiliyordu. Sağlıklı insanların konuşmalarında kullandığı kelime sayısı da 2500 civarındadır. Dolayısıyla Hawking, duygularını ifade etmede kelime sıkıntısı çekmiyordu.

“21 yaşına geldiğimde beklentilerim sıfıra inmişti. Ondan sonra olan her şey bonus oldu.”

Kuşkusuz doktor bile “Çok yaşamazsın” dese, biz çok geçmez ölüveririz. Onunki yaşamaya mı heves, dünyada kalıp yapmak istediklerine mi büyük bağlılık bilmiyorum. Kim bilir, belki hepsi birden.

Stephen Hawking 8 yaşına kadar okumayı tam öğrenemedi. Stephen 8 yaşındayken, Londra’dan 20 mil uzakta bulunan St. Albans’a yerleştiler ve 11 yaşındayken de St. Albans Okulu’na kaydoldu. Başarılı bir öğrenci değildi, genelde kötü notlar alıyordu. Çok çalışarak notlarını orta seviyeye çıkardı; ama daha fazlası hiç olmadı. Buna karşın çok zeki olduğu su götürmez bir gerçekti.

Onun derslerde gözü yoktu. Sadece Matematik ve Fizik derslerine ilgiliydi. Biyolojiden ise nefret ediyordu. Ona göre çok belirsiz, çok ezberli bir dersti. Çevresinde gördüğü her eşyanın çalışma mekanizmasını incelemek daha mantıklıydı. Çocuk yaşlarını eşyaların nasıl çalıştığına duyduğu merakı geliştirmekle geçti. İşte bu sebepten ona “Einstein” takma adını takmıştı. Geleceğin dâhisi olduğu bugünlerden kabul görmüştü.

Eşyaların çalışma düzeni, okul hayatı derken zaman geçti ve üniversite zamanı geldi çattı. Stephen, Oxford Üniversitesi’ni burslu olarak kazanmıştı…

Kendi sözleriyle anlatmak gerekirse, Oxford’un her santimi için tembel bir öğrenciydi.

“Bir, ayaklarınız altına değil, yıldızlara bakmayı unutmayın. İki, çalışmayı asla bırakmayın. Çalışmak size bir anlam ve amaç verir, bunlarsız bir hayat boştur. Üç, eğer aşkı bulacak kadar şanslıysanız, onun da olduğunu hatırlayın ve başınızdan atmayın.”

Stephen, 1973’te, Gökbilim Enstitüsü’nden ayrıldı ve Uygulamalı Matematik ve Kuramsal Fizik Bölümü’ne geçti. 1979’dan sonra da, Matematik Bölümü’nde “Lucasian Matematik Profesörü” oldu.

Bu özel bir profesörlüktü. Çünkü bu birim, 1663’te üniversite parlamento üyesi “Henry Lucas” tarafından kurulmuştu. İlk olarak Isaac Barrow, ardından da 1669’da Isaac Newton’a verilen bu görev sırasında Stephen Hawking, evrenin temel prensipleri üzerine çalışıyordu.

Bu çalışmalarının sonunda, “Roger Penrose” ile birlikte “Einstein”in uzay ve zamanı kapsayan “Genel Görelilik Kuramı”nın “Big Bang” ile başlayıp karadeliklerle sonlandığını göstermişti. Bu sonuç ise, Genel Görelilik Kuramı ile Kuantum mekaniğinin birleştirilmesi gerektiğini doğruluyordu.

Öyle veya böyle, bizler tamamen kendi kendine yeterli ve bir başlangıcı veya bir sonu olmayan bir evrende yaşadığımıza inanıp inanamayacağımızı birkaç yıl içerisinde öğrenmiş olacağız.”

Bu birleşmenin bir sonucu da, karadeliklerin aslında tamamen kara olmadığı, ancak radyasyon yayıp buharlaşıyor ve görünmez oluyorlardı. Bir diğer sonuç da, evrenin bir sonu ve sınırı olduğuydu. Bu da eklenince, demek oluyordu ki, evrenin başlangıcı, tamamen bilimsel kurallar çerçevesinde meydana geliyordu.

Stephen Hawking’in bu buluşu, yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük buluşlarındandı.

Hawking, doktora tezini “Genişleyen Evrenin Özellikleri” olarak adlandırdı. Temelde büyük patlamadan başlayarak evrenin matematiksel olarak nasıl yaratılabileceğini açıklamaya çalıştı.

Tezini internette erişime açığında, yayınlandığı web sitesi yoğunluktan ötürü çöktü.

“Birisi bir daha size hata yapmanızdan şikayetçi olursa, ona bunun iyi bir şey olabileceğini söyleyin. ‘Ne sen, ne ben hatasız bir şekilde varoluruz.’ deyin.”

Stephen, Jane Wilde ile tren istasyonunda tanıştı. Henüz birer genç üniversite öğrencisiydiler. 1964’te Stephen’in tedavisi olmayan hastalığı teşhis edildiğinde, hemen evlendiler. Gençliklerinin duygusallığı ile verdikleri bu kararı yıllar sonra ikisi de kendi gözünden açıklamıştı. Jane, “Stephen’in ne kadar yaşayacağını bilmiyorduk” demişti. Stephen ise, Jane ile olan evliliğini “bir dönüm noktası” olarak değerlendirmişti.

1967’de bu iki çılgın gencin Robert adını verdikleri bir oğulları, 1970’te de Lucy adını verdikleri bir kızları dünyaya geldi. 1979’da bir çocukları daha olmuştu. Stephen’in giderek artan şöhreti çiftin üzerinde inanılmaz bir baskı kuruyordu. Hastalığının getirdiği zorluklar da üzerine tuz biber oluyordu. Üç çocuktan sonra Jane ve Stephen 1991’de ayrıldı.

Hayatı, Jane ile yaşadıkları “The Theory of Everything” (Her Şeyin Teorisi) adı verilen bir film ile 2014’te beyaz perdeye taşınacaktı…

“Biz, oldukça ortalama bir yıldızın ufak bir gezegeninde ki gelişmiş maymun türleriyiz. Fakat evreni anlayabiliyoruz. İşte bu bizi çok özel kılıyor.”

Stephen Hawking’in en büyük hayallerinden biri terimlerden ve karmaşadan uzak, halkın anlayabileceği şekilde konuşma diline sahip bir fizik kitabı yazmaktı.

1988 yılında çıkan “Zamanın Kısa Tarihi” adlı kitabı bu amacının eseridir.

Konu hakkında en ufak bilgisi dahi olmayan meraklıların anlayacağı dilden anlatılmış evren, zaman gibi konulara güzel benzetmelerle basitleştirilmiş, fizik hakkında mutlaka okunması gereken kitaplardan biri olan Zamanın Kısa tarihi yayınlandığı dönemde büyük ses getirdi.


 

Bir Anne Gözünden Twing ile Bir Hafta Sonu

Twin Annesi | Tuğba Yılgıç

Eğer çalışan bir anneyseniz, çocuğunuzla geçirdiğiniz her an sizin için çok kıymetlidir. Onunla oturup konuşmayı, onu dinlemeyi ve o kısacık vakitte onu iyi olana yönlendirmeyi amaçlarız çoğumuz. Kaliteli vakit geçirmek öncelikli hedefimizdir. Bunun için çeşitli yollar ararız. Zamanımız çoğunu araştırmakla geçiririz ama kaliteli aktivite bulmakta zorlanırız. Ben bugün siz değerli ebeveynlere bir yol gösterici olacağını düşündüğüm bu yazıyı hazırlarken çok keyif aldım. Yazımda, son zamanların en trend konularından kodlama, yapay zeka, robotik gibi alanları kapsayan, elektronik modüllerden oluşan ve en önemlisi hepimizin evlerinde bol miktarda bulunan LEGO ile entegre çalışan, Twin Bilim Setlerinden ve bu setler kadar ilgi çekici olan mobil uygulamadan bahsedeceğim. Umarım siz de keyifle okursunuz. Lafı fazla uzatmayalım, karşınızda Twin Bilim Setleri ve Twing mobil uygulaması !

Twin Bilim Setleriyle karşılaşmam Yaratıcı Çocuk Festivali yoluyla oldu. Çocuklarıma 2-3 gün sonra kırılıp dökülen daha da kötüsü bir süre sonra ilgilerini kaybedip bir kenara attıkları oyuncaklardan almaktan usanmıştım. Hem zamanlarını kaliteli geçirebilecekleri hem de geleceklerine yatırım yapabilecekleri bir şeyler arıyordum. Çok içten istemişim herhalde karşıma Twin çıktı. Ben İnsan kaynaklarında çalışıyorum, eşim ise mühendis ve teknik meseleler babamızın işi diyerek robotik şeyleri hep eşime paslıyordum ama bu farklıydı. 8-14 yaş arası kitleye hitap ettiğinden olsa gerek bu robotik kitler gerçekten çok basit tasarlanmış ve kendilerini çok iyi anlatan kılavuzlar eşliğinde üretilmişlerdi.

Kafanızda daha iyi oluşması için şöyle anlatabilirim. Bu setler konularına göre özelleşmiş örneğin; kodlama,robotik sanat, mucit, eğitim, havacılık… Setlerin içinden elektronik modüller çıkıyor. Her modülün bir fonksiyonu var ve kılavuzda bu açıkça anlatılmış. Çocuklar bu modülleri kullanarak hayal güçleri el verdiğince projeler tasarlıyorlar. Günlük hayattaki sorunları gözlemleyip kendilerince icatlar yapıyorlar. Bu kısma kadar zaten çok etkilenmiş olacağım ki kaptığım gibi bu setlerden aldım ve çocuklarıma getirdim. Kafamdaki tek soru işareti ise çocuklarımı başlamaya nasıl motive edeceğim idi. Genelde süreç şöyle işliyordu. Oyuncak alınır, birkaç gün ya da hafta güzelce oynanır ama sonrasında ebediyete kadar evin karanlık bir köşesinde çürüyüp gider. Twin’de bu süreç tersine işliyordu. Çocuklar setleri görünce önce modülleri ellerine alıp keşfetmeye başladılar. Çünkü nereden başlasalar bilmiyorlardı haklı olarak. Ama Twin Mühendisleri buna da bir çözüm bulmuşlar. Twin setleriyle entegre çalışan mobil bir uygulama geliştirmişler: Twing.

Sizlere bu uygulamanın ne kadar efektif çalıştığını geçtiğimiz hafta sonu çocuklarımla gerçekleştirdiğimiz etkinlikten bahsederek daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum. Hadi başlayalım 🙂

Geçtiğimiz hafta sonu Twin setlerini çocukların görebileceği bir yere koyup, ne zaman ilgileneceklerini bekelemeye başladım. Oğlum, başında durdu, biraz kurcaladı, aklına gelen birkaç basit projeyi tasarladı. Ama biliyordu ki daha yaratıcı fikirler geliştirebilirdi; sadece o tıkalı yaratıcılığını açacak bir yardımcıya ihtiyaç duyuyordu. Kızım da abisinin yanına oturdu ve kılavuzu okumaya başladı. Hemen  ikisini de yanıma çağırdım. Bir yandan setleri açtım modülleri çıkardım bir yandan da öncesinde indirdiğim Mobil uygulama olan Twingi, ellerinden düşürmedikleri tablette görebilecekleri bir yere koydum.

Sizlerinkini bilmem ama benim çocuklarım kendilerini motive etmekte zorlanıyorlar. Sürekli onlara ‘süpersin’, ‘çok iyisin’, ‘yürü be koçum’ demelisiniz ki yaptıkları şeylere güvensinler. Diğerleri tarafından beğenilmek onları çok motive ediyor. Twing de aslında tam da bu noktada devreye giriyor. Sizler çocuklarınızın yaptıkları projeleri videoya çekip Twing’de paylaşabiliyorsunuz. Bu sayede hem çocuklar kendi icatlarını tasarlıyorlar hem de birbirlerinden ilham alıyor daha iyisini bulmak için yeni denemeler yapmaya devam ediyorlar. İşte bu Twin Setlerini sürdürülebilir kılan en önemli özellik. İzlenmesi gereken adımlar çok basit. Twing’i indirdikten sonra en üstte bir buton göreceksiniz. Onu Twin’ e ayarladığınız zaman Twin’in kendi setleriyle gerçekleştirebileceğiniz proje ve deney örnekleri karşınıza çıkıyor. Mesela oğlum Baturalp’in gözüne uygulamayı açar açmaz Spin Art Deneyi takıldı. Sanata da merakı vardır hep, başladı Robotik sanat setiyle boyamaya.

Belki Twing olmasa hiç aklına gelmeyecek bir çok deneye Twing sayesinde ulaştı. Sonraki adım da zaten sizde olan Twin Setini seçip deneylere başlamak oluyor. Deneylerin üstüne tıklayıp , ‘nasıl yapılır’ kısmından detaylı ve hızlı  bir şekilde bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Böylece çocuk size gelip anne nasıl yapacağım dediğinde kolaylıkla ‘ şu şekilde canım’, diyebileceksiniz. Kollayın kendinizi mühendis Babalar 😊.

Sanırım en zevkli adım sonuncusu bizim için çünkü kızım İpek bir süredir evde kendini Youtuber ilan etti. Biz de çok eski değiliz tabi, ama bu yeni nesil sosyal medyaya yapışık yaşıyor. Çalıştığım için sürekli çocukların neler izlediğini kontrol edemiyorum ama gereksiz içeriklerle beyinlerinin yıkanmasına kahroluyorum. Twing bu konuya da el attı. Twing’in son adımı çocukların icatlarını, projelerini ve deneylerini paylaştıkları bu platforma katılmak aslında. Ekranı sağ altında bulunan kameraya basarak başlıyorsunuz. İpek anlatıyor ben çekiyorum, Baturalp deney yapıyor ben yine kamera başında, böyle geçti bir hafta sonumuz. Biz anne babaların günleri zaten hep böyle koşturmaca içinde bunu değiştirmek zor, değişmesin de zaten. Yeter ki onlar öğrensin bakış açıları değişsin, her geçen gün başka bir şeye dönüşsünler çünkü dünya sürekli değişiyor, dönüşüyor. Twin dönüşen dünyada onlara bir kılavuz olsun. Festivalden çıkarken şu sözlerle yolcu etmişlerdi beni ‘Bilimi tüm çocuklara Beraber sevdirmek dileğiyle.’ Benim de kendim ve diğer ebeveynler için en büyük isteğim, çocuklarınızla birlikte dönüşmeniz dileğiyle.

Sevgilerimle

Başımıza “İcat Çıkartan” Kadın: Dr. Canan Dağdeviren

1985 yılında İstanbul’da doğan Canan Dağdeviren, ABD’de yer alan Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi üyeliğine (Junior Fellow of Harvard) seçilen ilk Türk. İcatlarıyla ABD’nin prestijli dergilerinden Forbes’un ’30 Yaş Altı Bilim İnsanı’ listesine girmeyi başaran Dağdeviren, bunun yanı sıra, MIT (Massachusetts Institute of Technology) yayını Technology Review’ın her yıl açıkladığı ’35 yaş altı Mucitler Listesi’ne de adını yazdırmış bir isim.

Böylesine önemli başarılara imza atmış Dağdeviren’in hikayesi Kocaeli’de başlıyor. İlk ve orta eğitimini Kocaeli’de tamamlayan Dağdeviren, okuduğu iki kitap sayesinde üniversitede fizik okumaya karar verdiğini söylüyor. Bunlardan ilki, babasının kendisine kimyager ve fizikçi Marie Curie hakkında hediye ettiği bir kitap, diğeri ise Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. Erdal İnönü’nün kitap fuarında kendisine bizzat verdiği ‘Anılar ve Düşünceler’ adlı eser. Annesi hariç etrafındaki kimse bir kadının fizikçi olabileceğine inanmasa da o seçtiği yoldan yürümeye devam etmiş.

2007’de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun olan Dağdeviren, 2009’da Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programındaki yüksek lisans eğitimini tamamladı. Hürriyet gazetesine verdiği söyleşide, Türkiye’de aldığı eğitim sayesinde teorik altyapısının en iyi şekilde geliştiğini anlatan Dağdeviren, Hacettepe ve Sabancı üniversitelerinde aldığı eğitimle özellikle ‘katı hal fiziği’ konusunda kendisini çok iyi donattığını söylüyor.

‘Medikal teknoloji’ alanında çalışan Dağdeviren, on saniyeden az bir sürede, bulunduğu yerin hastalık haritasını çıkaran, cilt kanseri gibi hastalık teşhisini kolaylaştıracak bir cihaz icat etti. Dövme gibi insan tenine yapıştırılabilen bu cihaz, sensörler sayesinde deri üzerindeki deformasyonu tespit edip elektriksel bağlantılarla verileri bilgisayarda topluyor. Dağdeviren’in en önemli icatlarından biri olan bu cihazın fikri annesinden çıkmış: “’Yüz kremlerinin gerçekten işe yarayıp yaramadığını ortaya çıkarabilecek bir alet yapabilir misin?’ diye sordu. Ben de bu aleti tasarladım.”

Dağdeviren’in bir diğer icadı ise, kalbe, akciğere ve diyaframa yapıştırılarak mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürebilen esnek ve giyilebilir kalp pili. Günümüzde kullanılan kalp pillerinin beş ila yedi yıl arasında ömürleri var ve pilin işlevini yitirmesi durumunda bütün mekanizmanın riskli bir ameliyatla değiştirilmesi gerekiyor. Fakat Dağdeviren’in icat ettiği bu alet le kalp, akciğer ve diyafram, kalp pili için gereken enerjiyi kendisi üretiyor. Bu cihazın Dağdeviren için manevi bir önemi de var.

Dedesinin 28 yaşında kalp yetmezliğinden vefat ettiğini beş yaşındayken öğrenen Dağdeviren, 28 yaşından önce kalp sorunları yaşayan hastalar için bir şeyler yapacağına dair kendisine söz vermiş. Bu cihaz bu sözün yerine getirilişini simgeliyor.

Dağdeviren’in diğer bir icadı ise Parkinson hastalarının hayatını kolaylaştıracak bir beyin iğnesi. Parkinson’la mücadelede kullanılan ilaçların direkt olarak beyne enjekte edilmesini sağlayan bu iğne, hastaların koordinasyon bozukluklarının tedavi edilmesine yardımcı olacak.

Dağdeviren bugünlerde ekibiyle ‘elektronik sütyen’ üzerinde çalışıyor. Meme kanserinden ölen teyzesi anısına ‘erken teşhis’ için kolları sıvayan genç bilim insanı, bu icatla uzun süreli veri toplayarak kişisel tedaviyi mümkün kılmayı hedefliyor.

Canan Dağdeviren, bugün alanında dünyanın önde gelen bilim insanlarından bir tanesi. Ülkemizden böyle bir insanın çıkması ne kadar gurur verici öyle değil mi? Peki, Dağdeviren gibi isimlerin çoğalması için, bilimin ve sanatın desteklenmesi gerekmez mi? O bunu şu cümlelerle açıklamış.

“Bilimin ve sanatın konuşulmadığı bir ülkenin gelişebileceğine inanmıyorum. O nedenle genç arkadaşların ve çocukların bilime merakını uyandırmak çok önemli. Bu noktada anne ve babalara çok görev düşüyor. Bilimin olduğu ülkede hem mutluluk oluyor, hem gelişim oluyor. Ben de bir şekilde bunu insanlara anlatmaya çalışıyorum, yaptığım çalışmalar ve verdiğim konuşmalarla birlikte. ‘Başımıza icat çıkarmayın’ sözü gereksiz bir söz. İnsanlar kendine güvenmeli. Bence herkes her şeyi yapabilir. Yeter ki istesinler.”

Geleceğin Bilim İnsanları İçin Geleceğin 10 Gözde Mesleği

Twin School ile çocuğunuzu geleceğin mesleklerine hazırlayın.

Twin School Nedir? (Sadece 30 saniyede keşfedin!)

Kanaat önderleri; hızla değişen dünyada ekonomik, çevresel ve sosyal konularda yeni çözümlere ihtiyaç duyulacağını belirtiyor. Gelecekteki mesleklerin şekillenmesinde ise aşağıdaki 4 ana konunun belirleyici olacağı tahmin ediliyor;

  • Küresel iklim değişikliği
  • Ekonomik ve demografik değişimler
  • İnsanlardaki oyun oynama ve keşfetme duygusu
  • Biyomedikal gelişmeler ve akıllı makinelerin yarattığı değişiklikler

Bu değişimler göz önünde bulundurulduğunda STEM alanındaki bölümlerin ön plana çıkacağı gözlemleniyor. Fen (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering), matematik (mathematics) disiplinlerinin birbiriyle bağlantılı ele alındığı yaklaşım olan STEM’e son dönemde bir de ‘sanat’ eklenerek STEM+A akımı yaratılmıştır.

STEM akımına sanat eklenmesindeki en önemli etkenlerden biri; insanların robotlarla arasındaki çizgiyi bireyin yaratıcı zekasının belirlemesidir. Bu da öğrencilerin disipliner bilgiyi yaratıcı düşünmeyle birleştirmesini gerektirecektir. Bu yüzden sanat alanları önemlidir.

STEM bölümlerini detaylı olarak açarsak;

  • Fen alanlarında ön plana çıkan bölümler; yer bilimleri, uzay bilimleri, yaşam bilimleri (çevrebilim, genetik, patoloji, beslenme gibi), kimya ve fiziktir.
  • Teknoloji alanında; bilgisayar bilimleri, bilişim bilimleri (programlama, kodlama, kriptoloji, yapay zekâ gibi)
  • Mühendislik alanları; mekanik, endüstri, inşaat, malzeme, elektrik mühendislikleri
  • Matematik alanında ise istatistik, geometri ve oyun teorisi gibi alanlar ön plana çıkmaktadır.

Bu alanlarda eğitim almak gelecekte ihtiyaç duyulacak becerilere sahip olunmasını sağlayacaktır. Bu alanlarda eğitim alan öğrenciler gelecekte ortaya çıkacak yeni mesleklere daha kolay adapte olabilecek ve bu mesleklere uyum sağlayabilecek alt yapıya sahip olacaktır.

Kimi meslekler her daim kendini geliştiren teknoloji nedeniyle eriyip giderken kimi meslekler de bu rüzgâra kendilerini adapte edebiliyor.

İşte gelecekte adını daha sık duyacağımız meslekler…

1- Robot Koordinatörlüğü:Gelecekte hayatımızın büyük bir kısmını kaplayacak gibi gözüken robotların hayatımıza yeni meslekler de dahil edeceği öngörülüyor. Robot koordinatörlerinin de gelecekteki görevi robotların tamir ve bakımlarını yapmak, yeni robot ihtiyaçlarını belirleyerek, robotlara yeni yetenekler kazandırmak olacak.

2-Robot Mühendisliği: Robot mühendisleri düşük maliyetli, daha hızlı ve teknolojiyi yakalayan robotlar yaratırken onların bakım ve onarımlarını da unutmamak gerek. Bu nedenle robot bakım teknisyenlerine de ileride ihtiyaç duyulacağına kesin bir gözle bakılıyor.

3-Bulut Hesaplama Uzmanlığı:Bulut hesaplama, bilişim teknolojileri kaynak ve kabiliyetlerinin servis olarak sunulmasıdır. Bu işlemi yapacak olan kişiler de bulut hesaplama uzmanları olarak karşımıza çıkıyor. En çok para kazandıracak mesleklerden biri olması bulut hesaplama uzmanlığını cazip kılıyor.

4-Giyilebilir Teknoloji Tasarımcılığı:Giyilebilir teknoloji terimi aksesuar olarak kullanabildiğimiz teknolojik aletleri ifade ediyor. Ürünlerin giyilebilir bir teknolojiye sahip olabilmesi için kablosuz bluetooth ile bağlanabilmesi gerekiyor. Günlük hayata pratiklik kazandıran bu ürünlerin tasarımcısı olmak geleceğin en ideal mesleklerinden biriyle buluşmak demek.

5-Geriatri ve Gerontoloji Uzmanlığı:Gelişen teknoloji ve tıp sayesinde insan ömrü her geçen gün biraz daha uzuyor.
Bu nedenle yaşlılık hastalıkları ve fizyolojik anlamda yaşlanma olgusu sosyo-ekonomik, biyolojik ve sosyolojik bağlamda ele alınarak inceleniyor.
Her gün gelişen bu bilim dalı uzman ihtiyacını da beraberinde getiriyor.

6-Veri Analiz Uzmanı:Üretim yapan şirketler, fabrikalar ve tedarik zincirleri “Büyük Veri”yi analiz edebilecek ve bilgi üretebilecek veri analiz uzmanlarına ihtiyaç duyacak. 5 yıl sonra veri analiz uzmanlığı sektörünün %20’ye varan bir artış göstermesi bekleniyor.

7-Aktüerya Uzmanlığı :Aktüerya uzmanları insanların yaşamını etkileyen ölüm, hastalık, sakatlık, emeklilik gibi durumlar için ve bununla birlikte mal varlığını etkileyen hırsızlık, yangın, kaza, sel ve deprem gibi öngörülemeyen durumlar için risk analizi yapar. Yaşanan olayların finansal etkilerini gidermek için güvenlik önlemi olan programlar hazırlar. Gelecek yıllarda da finans sektörünün önü oldukça açık gözüküyor.

8- Epidemiyolog: Epidemiyoloji bir tıp bilim dalıdır. Epidemiyolog ise bulunduğu toplum içerisinde hastalık, sağlık ve kazalar ile ilgili araştırmaları yapan kişidir. Bu araştırmayı yapan kişi gerçekleşen olayların hangi sıklıkla olduğunu, toplumun hangi kısmında ve ne şekilde olduğunu da araştırır. Epidemiyologun amacı topladığı veriler sonrasında gerçekleşen olumsuz olayları azaltmaktır. Uzmanlar epidemiyologların gelecek 10 yılda en çok kazandıran mesleklerden biri olacağı konusunda hemfikir.

9- UYGULAMA GELİŞTİRİCİSİ: Mobil uygulamalar pazarı uçsuz bucaksız. Her ne kadar on binlerce uygulama yayınlanmış olsa da, daha atılacak çok adım var. Bu mesleğin 5 yıl içinde yüzde 23 büyümesi bekleniyor.

10 -BİLGİ GÜVENLİĞİ ANALİSTİ: Kötü niyetli kişiler çevrimiçi dünyada büyük şirket ve kamu kuruluşlarının bilgilerini ele geçirebiliyor ya da şirket içindeki bilgisayar ağlarına zarar vererek milyonlarca liralık zarara neden olabiliyor. Bilgi güvenliği analistleri şirketlerin bilgisayar ağlarındaki güvenlik açıklarını belirlemek ve bunlar için önlemler almakla yükümlü. Bu meslek alanının yüzde 30.9 oranında büyüme kaydedeceği düşünülüyor.

Twin: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Yolunda

YGA Gönüllüsü| Ferhat Babacan


YGA, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan çift kanatlı gençleri yetiştiriyor. Bu hem vicdan hem de donanım kanadı gelişmiş gençler; insanlığa faydalı projeler üretirken geliştirdikleri projelerle sosyal sorunlara radikal çözümler üretiyorlar.


YGA; enerji, turizm, eğitim, bilim ve sanat alanlarında yerel ve ulusal girişimlere sahip.

Twin bu girişimlerden biridir. Twinle, Lego’ya benzer teknolojik modülleri kullanarak, benzersiz deneyler ve teknolojik oyuncaklar yapabilirsiniz.

YGA ve Twin gerçekleştirdikleri projelerle aynı zamanda Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedeflerinden 4’ünü gerçekleştiriyor

Anadoluda, yerli ve ulusal teknolojilerdeki bilim oturumlarıyla eğitimdeki fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırırken, mühendisler tarafından geliştirilen Twin Bilim ve Kodlama seti, gelecek nesillere kaliteli eğitimi desteklemek için bilim ve teknolojiyi bir araya getirmektedir.

Her yıl düzenlenen Twin Bilim Festivali ile ulusal kalkınmanın geleceği olan çocuklar için farklı disiplinlerde eğitim ve çalıştaylar gerçekleştiriliyor.


Aynı zamanda, çevre ve akıllı şehirlerdeki çocukların farkındalığının arttırıldığı ve çevrelerindeki sorunlara çözüm buldukları bir bilim festivali düzenleniyor.


Tüm bu faaliyetleri yaparken, daha fazla etki yaratmak için yerli ve küresel markalar, şirketler ve organizasyonlarla birlikte hareket ediliyor. Bu şirketlerden sadece birkaçı Facebook, Yapı Kredi Bankası, BASF ve Turkcell

Bizimle iletişime geçebilirsiniz. Twin ve YGA daha güçlü ve dijital yarınlara hazır. Eğer bağışta bulunarak bize destek olmak istiyorsanız:

www.bilimseferberligi.com

www.yga.org.tr

Bilimi Tüm Çocuklara Beraber Sevdirmek Dileğiyle…

Bilim Tarihinin En Önemli Projesi: CERN

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN), Nükleer Araştırmalar için Avrupa Konseyi anlamına gelen Fransızca “Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire” sözcüklerinin kısaltmasıdır.

İsviçre ve Fransa sınırında yer alan ve Cenevre şehrine yakın olan CERN, dünyanın en büyük parçacık fiziği araştırma laboratuvarıdır. CERN’in kuruluş amacı, üye ülkelerin kendi bütçe olanakları ile gerçekleştiremeyecekleri araştırmaları ortak olarak yürütebilmektir. CERN, Nobel ödüllerine de layık görülen çok önemli bilimsel buluşların yapıldığı bir merkezdir.

CERN İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’nın fizik alanında ABD’ye yetişebilmesi için 12 Avrupa ülkesinin (Belçika, Almanya, Fransa, Danimarka, Hollanda, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Norveç, Yugoslavya, ve Yunanistan) işbirliği ile 1954 yılında kurulmuştur. Kurulduğundan bu yana Merkez, çok geniş katılımlı uluslararası işbirliğinin başarılı bir örneği olarak hizmet vermektedir. CERN’e üye ülke sayısı2014 yılı itibariyle 21’dir.

Ayrıca, Avrupa Komisyonu, UNESCO ve JINR da CERN’de gözlemci olarak temsil edilmektedir. Türkiye 1961’den 2015 yılına kadar  gözlemci statüsünü sürdürmüş, 12 Mayıs 2014 tarihinde Cenevre’de imzalanan ve 22.01.2015 tarihli ve 6587 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü (CERN) Arasında CERN’de Ortak Üye Statüsü Verilmesi Hakkında Anlaşma”ya dair beyanımızı içeren Mektup’un Dışişleri Bakanlığımız vasıtasıyla 06.05.2015 tarihinde CERN’e ulaştırılmasıyla birlikte Ülkemizin CERN’e Ortak Üyeliği gerçekleşmiştir.

Dünyanın en prestijli araştırma merkezlerinden biri olan CERN’ün temel işi fiziktir. Bunun temeli de evreni neyin çalıştırdığını, nereden geldiğini ve nereye gittiğini bulmak. CERN’de, dünyanın en büyük ve en karmaşık makinelerinden bazıları; doğanın en küçük yapı taşlarını, temel parçacıkları incelemek için kullanılır. Bu küçük madde parçacıkları çarpışarak doğanın temel yasalarını çözer. Laboratuvar, araştırmacıların kullanması için en gelişmiş bilimsel olanakları sağlıyor. 

CERN’ün kuruluş amacı nedir?

CERN’de şimdiye kadar W ve Z bozonları, atomik simetriler ve Higgs bozonunu andıran bozon keşfedildi. Sadece keşifleri için değil, teorik fiziğe ait pek çok bulgunun deneysel olarak ortaya konmasına da ev sahipliği yaptı. CERN, sadece parçacık fiziğinin şaşırtıcı dünyasına ışık tutmakla kalmayıp aynı zamanda uluslararası işbirliğine, amaç ve ilerlemeye de dikkat çekiyor. Enerjiyi ve maddenin formlarını inceleyerek evrenin nasıl çalıştığı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmayı öğrenmek amacıyla kuruldu. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı dahil dünyanın en gelişmiş ekipmanlarından yararlanır.


CERN hakkında bunları biliyor muydunuz?

1- Büyük Hadron Çarpıştırıcısı uzaydan daha soğuktur ve şu anda dünya üzerindeki en büyük makinedir.
2- Ünlü bilim adamı Stephen Hawking CERN için şu sözleri dile getirmiştir; “CERN tarafından bulunan Tanrı parçacığı evreni tahrip edebilir. “
3- CERN ve benzeri tesislerde parçacık fiziği için geliştirilen karmaşık cihazlar, kanser teşhisinde kullanılan en yaygın araç olan PET taramaları da dahil olmak üzere çok sayıda başka kullanıma vesile oldu.
4- CERN’de 110’dan fazla milletten 12,500’den fazla bilim insanı çalışmalar yapıyor.

This site is registered on wpml.org as a development site. Switch to a production site key to remove this banner.